Kendimi tanıyorum artık: Ben, parmaklarıyla iyileşen bir insanım. Kendimi iyi hissediyorsam, yazıyorum. Kafamı toparlayamıyorsam, nakış yapıyorum. En kötü ihtimalle Sudoku çözüyorum. Her halükarda parmaklarımı meşgul ederek iyi hissediyorum ben.
Blog yazmaya başladığım ilk günlerde, bundan 15 sene önce yani, neredeyse her gün, bazen günde iki yazı yazıyordum! Eh, o zamanlar sosyal medya yoktu, varsa da bugünlerdeki kadar ağırlığı yoktu. Hepimizin yazacak ve okuyacak daha çok zamanı, paylaşmaya mecali vardı.
Sonra Instagram çıktı; sonra Facebook Instagram’ı yedi yuttu ve algoritmalar devreye girdi. Sonrasını zaten biliyoruz:
Hiçbir kadın, hiçbir zaman yeterince yazmamıştır
Artık yazılarımı sadece okumak isteyenler için yazmak istiyorum.
Düzenli bir yazı temposu oturtmaya çalışıyorum bir süredir, ve bir yere varıyor olmaktan da memnunum. Yazanın da, okuyanların da kısıtlı vaktini göz önünde bulundurarak bir hafta içi, bir de hafta sonu yazısı tutturmaya çalışıyorum; ideal tempoyu bulmak üzereyim.
Yazmakla okumak el ele giden şeyler benim için; yazmakla yaşamak daha doğrusu. Yaşadıkça, yani bir şeyler o…
Keep reading with a 7-day free trial
Subscribe to Başıbozuklar to keep reading this post and get 7 days of free access to the full post archives.