Bu yazıyı beğenirseniz yazının sonundaki kalbe tıklayabilir, başkalarıyla paylaşarak görünür olmasına katkıda bulunabilirsiniz. Teşekkür ederim şimdiden.
“Erillik ve dişillik gibi, bütün bir tarihsel alışkanlıklar birikimini yansıtan kültürel tanımlar, insan bireyinin ve toplumun gelişmesi önünde birer engel. Bu kalıplardan kurtulduğumuz, ya da daha iyisi her iki tanımın da en iyi yanlarını koruyup birleştirdiğimiz zaman, insanlığın gelişme ve mutluluk potansiyelinin tahmin edemeyeceğimiz ölçüde artacağına kuşku yok. - Fatmagül Berktay
Fatmagül Hoca’nın, 1987’de kaleme aldığı ve Kadın Olmak Yaşamak Yazmak kitabında yer verdiği yazısında bahsettiği bu kalıpların ne kadar güçlü olduğunu bize sık sık hatırlatan gelişmeler yaşıyoruz.
Onur Ayı’nın bu son günlerinde, rengârenk olması gereken bir görünürlüğün üzerine bir karartma indirildi: KAOS GL’nin önce Twitter hesabı, ardından web sitesi iktidar tarafından erişime engellendi.
Bu girişimi, Hüda-Par’ın bundan birkaç ay önce meclise sunduğu ve yasalaştırılmaya çalışılan “ailenin korunması ve sapkınlığın suç sayılması”na dair kanun teklifinden bağımsız düşünmek mümkün değil. “Çocuklarımızı cinsiyetsizleştirecekler!” diye feryat eden, bir yandan da altı yaşında çocukların evlenebileceğini söyleyen bu insanlara “Sizden büyük sapkın mı olur ulan?!” deyip geçebilmek isterdik. Ancak korkarım o lüksü çoktan geride bıraktık.
Feminist Dağarcık’ın bu ayki bölümünde, ataerkil toplumların dayattığı cinsiyet rollerinden biraz olsun arınmanın hepimize iyi gelebileceğini düşündüren bir kavrama yer vermek istedim:
Toplumsal cinsiyet kalıpları, yüzyıllar boyunca kadınları itaatkâr, erkekleri otoriter; çocukları anne-baba denetiminde mülke dönüştürmüş.
Heteroseksüelliğin tek doğru olduğu bir sistemin sınırlarını çizmiş; aşkı yalnızca karşı cinsle mümkün, arzuyu yalnızca evlilik içinde meşru saymış.
Kadınların pantolon giymesini, bisiklete binmesini, maraton koşmasını yasaklamış; üniversite eğitimi almasına bile engel olmuş bu kalıplar. Bugün, (yıllar süren feminist mücadelelerin sonunda) kadınların bunları yapmasının (en azından çoğu zaman, çoğu ülkede) anormal karşılanmadığını düşününce, ikili cinsiyet sisteminin dayattığı bu kalıpların ne kadar temelsiz ve keyfi olduğunu anlamak mümkün aslında…
Androjenlik, bir dış görünüş meselesi olarak ifade edilebilse de, cinsiyetin “ya hep ya hiç” mantığıyla kurulmuş toplumsal kurgusuna karşı bir itiraz aslında.
Bugün hâlâ toplum içindeki varoluş hallerimizi kısıtlayan toplumsal cinsiyet rolleri, kim olduğumuzu, nasıl hissettiğimizi, nasıl giyinip nasıl konuşacağımızı dikte ediyor. Bu kalıplara uymayanları dışlıyor, sorgulayanları tehdit ediyor, görünür olanları cezalandırıyor. Cinsiyeti iki kutba sıkıştıran bu sistem, yalnızca kadınları ve LGBTİ+bireyleri değil, tüm toplumu kısıtlıyor aslında.
İktidarların “bunlaaaaağğğğğr bizi cinsiyetsizleştirecekler” diyerek hedef aldığı şey, tam da bu, toplumsal cinsiyetin esas alınmasına karşı çıkan varoluş biçimleri. Toplumda en çok hedef gösterilen LGBTİ+’lar üzerinden dile getirilen bu saldırıların hedefinde reglini saklamayan kadınlar da, evlilik dışı çocuk doğuran anneler de, evlenmeden birlikte yaşayan insanlar da, cinsel yönelimini saklamadan yaşamak isteyen herkes de var.
Androjenlik, bir görünüş biçiminin de ötesinde, cinsiyetin mutlak ve değişmez olmadığına dair bir ifade biçimi. Hem eril hem dişil nitelikleri bir arada taşıyabilen ya da bu ayrımı tamamen reddeden bir varoluş; dayatılan kalıpların dışına taşma cesareti.
Fatmagül Berktay’ın yıllar önce ‘androjen çözüm’ adını verdiği bu yaklaşım, bugün hâlâ fazlasıyla güncel:
Çünkü kadınlar ve erkekler birbirlerini bağımsız, kendi kaderini belirleme ve kendini gerçekleştirme hakkında sahip özgür bireyler olarak görmeyi öğrendikleri zaman, birbirlerinin gelişmesine saygı duyup teşvik edecekler ve bu da, insan ilişkilerinde şimdiye dek hiç bilmediğimiz bir zenginleşmeyi getirecek. İnsanlığın ‘kadınsılık’ ve ‘erkeksilik’ arasında duygusal parçalanmışlığının ortadan kalmasını öngören bu ‘androjen çözüm’ün -şu anda oldukça romantik bir bakış açısı gibi gözükse de- gerçeğe daha yakın olduğuna ve uygulamaya dönük bir ideoloji olarak gelecekte feminizm için daha fazla olanak sunduğuna inanıyorum.”— Fatmagül Berktay
Dişil olanın küçümsenmediği, eril olanın tek tipleşmediği, her bireyin kendini özgürce ifade edebildiği bir toplum hayaliyle…
#İrfanDeğirmenciyiSerbestBırakın