Klinik psikolog Harriet Lerner, çocuklarına hamile kaldığında, karşısına çıkan insanların yakasından tutup “Biliyor musunuz?.. Ben hamileyim!” demek istediğini anlatır Anne Dansı kitabında… (Benzer bir paylaşma isteğini, küçük oğlu Ben evden ayrıldıktan sonra da yaşadığını, yine önüne çıkan insanlara “Biliyor musunuz?.. Oğullarım evden ayrıldı, EVDE HİÇ ÇOCUK YOK!” demek istediğini, ancak bu kez tebrik değil, şefkate ihtiyacı olduğunu da söyler daha sonra… Anne Dansı’nı okusanıza, valla ben çevirdim diye demiyorum, çok güzel kitap!)
Bu ara ben de öyleyim. Karşıma çıkan insanlara, “Biliyor musunuz? Meme küçültme ameliyatı oldum!” demek istiyorum.
Nitekim dedim de… Henüz ameliyat olmadan, hatta ameliyat olacağım kesinleşmeden önce, uçakta gelirken yol boyu sohbet ettiğim adam, diğer yanımdaki kadınla ameliyat muhabbeti yaptığımı duyup, “Hayırdır, ne ameliyatı olacaksınız Yazar Hanım?” diye sorunca söyledim: “Meme küçültme ameliyatı!” Bir anlık bir sessizlik olduktan sonra, oğlunun geçmişte kalp ameliyatı olduğundan bahsetti adam. Neyse, şimdi iyiymiş çok şükür…
Ben de iyiyim. O kadar iyiyim ki, tam da bu ameliyatı olan herkesin “Keşke daha önce yaptırsaymışım!” dediği yerdeyim…

Önce Özetler…
Yazmalara doyamadığım bu “Meme Dosyası”nın ilk iki bölümünde, aklıma düşen “meme küçültme ameliyatı” fikrini hayata geçirmenin nasıl de beş senemi aldığını, ikinci bölümündeyse ameliyat gününü anlatmıştım. Serinin bu üçüncü ve son bölümünde, o günden bu yana içinden geçmekte olduğum iyileşme sürecini, gerek Instagram’dan, gerekse buradan aldığım sorulara verdiğim yanıtlarla anlatmak istedim. Aşağıda yazacaklarımın tekrar olmamasına dikkat etsem de, ilk iki yazıda bahsettiğim bazı ayrıntıları yinelemeyi göze aldım.
Aşağıdaki soruları haddimi aşmadan, bu süreçte yaşadıklarımı kendi tecrübemden yola çıkarak yanıtlamaya gayret ettim. Her kişinin sürecinin biricik olduğunu, herkesin metabolizmasının müdahalelere farklı yanıt vereceğini, her bedenin farklı bir iyileşme süreci olabileceğini akılda tutmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Her kadının yaşadıkları benim tecrübeme bir bu kadar benzer ama benimkinden bir o kadar da farklı olabilir.
Hazırsak, başlayalım…
Sıkça Sorulan Sorular
» Meme ameliyatı olmaya nasıl karar verdin? Cesareti nasıl geldi, ameliyat korkunu nasıl yendin? Karar vermenle ameliyat olman arasında ne kadar süre geçti?
Beş seneye yayılan karar verme sürecimi bu serinin ilk bölümünde anlatmıştım. Cesaret ve korku boyutuna ise, ne zaman cesarete ihtiyacım olsa aklıma düşen şu özlü sözle yanıt vermek isterim:
Cesaret, korkmamak değil; korkuya rağmen devam etmek, korkuya hükmetmektir.
Ben olsam bu sözü şöyle söylerdim: “Cesaret korkmamak değil, korkunuzla birlikte devam etmektir.” Yani korkumuza hükmetmek zorunda değiliz bence, onu yok saymamamız yeterli.
Ben bugüne kadar iki kez narkoz aldım; biri ergenliğimdeydi ve o zamanlar dünya umurumda değildi; ikincisi de bundan dört sene önceki tiroid ameliyatımdaydı; ki o zaman da ameliyatımı yapacak olan cerrah bana çok güven vermişti. Ameliyat olmaktan tam korkacakken vazgeçmiştim.
Bu kez de ameliyat olmayla ilgili bir korkum yoktu açıkçası... Ama bu korkuyu da hiç küçümsemem. Annem mesela, bundan yıllar önce ameliyat olacağı zaman, narkozun etkisini göstermemesinden ve her şeyi hissetmekten korkuyordu… Neyse ki anestezist onu rahatlatmıştı: “Merak etmeyin Nurten Hanım, bizim uyandıramadıklarımız oldu ama uyutamadıklarımız olmadı!” Aman ne komik! (Bayağı komik aslında!)
Beni korkutan daha doğrusu harekete geçmemi engelleyen başka şeyler vardı: İşin maddi boyutu, bir… Arka plandaki operasyonel boyutu, iki… Böyle bir operasyonu hangi zaman aralığına, nasıl sıkıştıracağım sorusu… Ben nekehat dönemindeyken evin nasıl döneceği endişesi… Aklımda bunlar vardı daha çok… Bu sorularla yıllarımı geçirdim.
En sonunda, artık kimsenin “Yok canım, o kadar da büyük değil/sarkmamış” diyemeyeceği bir noktaya geldi memelerim. Artık rahatsızlığım (boyun ağrılarım, sırılsıklam terlemelerim) herkesin (eşimin, çocuklarımın, annemin, hatta babamın bile) dikkatini çeker hale gelmişti. Burayı, “Harekete geçmek için benim rahatsız olmam yetmedi, rahatsız olduğumun başkaları tarafından da görünür hale gelmesi gerekti” diye de okuyabiliriz tabii… Bu da başka bir yazının konusu olsun…
» Doktoruna nasıl karar verdin?
Bakınız, ben beş sene boyunca doktor aradım. Ama herhangi bir doktor aramadım: Bana bu ameliyat için masraf etmeme gerek olmayacağını (çünkü devlet hastanelerinde bu ameliyatı kolaylıkla yaptırabileceğimi ya da sigortamın bu işi tamamen karşılayacağını); ameliyattan sonra hemen iyileşip ayağa kalkacağımı, kimsenin yardımına ihtiyacım olmayacağını söyleyecek O DOKTORu aradım. Öyle bir doktor olmadığı için de bulamadım.
Beş yıl boyunca İstanbul’da, Bodrum’da, Mersin’de tavsiye üzerine gittiğim doktorlara muayene oldum. İzmir’de, Adana’da doktor isimleri aldım. Şu an kim olduğunu unuttuğum bazı doktorların asistanlarına memelerimin fotoğraflarını yolladım. Bunlardan biriyle ilerlemekti planım. Ama işte bir türlü harekete geçemedim. Aksi gibi, soruşturdukça daha da kafam karıştı. Bu yola gireceklere tavsiyem de bu yönde olur: Ben yaptım, siz yapmayın; eğer -hele de tavsiyeyle- aldığınız bir doktor ismi varsa, randevudan çıktığınızda içinize sinmişse, çok fazla araştırıp kafanızı karıştırmayın.
Yıllardır kafamın içinde hareket eden çarkları geri alınamaz bir şekilde döndürmeye başlayan şey, Hande’nin (Birsay) ameliyat olması ve bu süreci şeffaflıkla paylaşması oldu. Onun, ameliyat sürecini anlattığı birinci ve ikinci videosunu nefessiz izledim. Yetmedi, sorularımı yönelttim, yanıtlarından cesaret aldım. Hande benim “meme küçültme badi”m oldu!
Bundan üç hafta önce, ameliyatlarını halamın da çalıştığı (İstanbul’daki) özel hastanede yapan iki plastik cerrahtan randevu aldım. Biriyle görüşmemin sonunda, doktora çok ısındım; o andan sonra artık kafamı daha fazla karıştırmak istemedim; diğer randevumu iptal ettim. Doğan’ın seyahatlerinin azalmasını ve dolayısıyla evden uzak kalabileceğim bir pencere oluşmasını fırsat bilip, “Ne olacaksa olsun!” diyerek ameliyat için gün aldım.
Ben zaten tıbbi konularda hep halama danışırım; burada da onun yönlendirmesiyle harekete geçtim. İşte bu yüzden, her aileye mutlaka bir doktor gerektiğini düşünüyorum. Çocuklarımın biri sanat sepet peşine düştü, diğer ikisinden biri doktor çıkar inşallah amin.
» Ameliyatın mali boyutu???
Bu soru, bu süreçte en sık aldığım ve sonunda en fazla soru işareti barındıran sorulardan biriydi. Elbette bu sorunun yanıtı her doktora ve doktorun ameliyat yapmayı tercih ettiği hastaneye göre değişiyor.
Bu ameliyatı devlet hastanesinde ücretsiz bir şekilde olabilmek için heyet raporu almak gerektiğini duydum. Etrafımdaki, bu ameliyatı devlet hastanesinde olmuş olan az sayıdaki kadının doktorlarının peşine düştüğümde özel hastaneye geçtiklerini öğrendim. Herhangi bir tavsiye olmadan, aklımın estiği devlet hastanesine gitmeye de cesaret edemedim ve o kapı kapanmış oldu (teşekkürler Türkiye).
Zorunlu olmayan (!) bir ameliyata ödeyeceğimiz paranın zorunlu olarak bizi geride tutması, toplumun kadına biçtiği değerle de yüzde yüz ilgili olsa gerek ama dedim ya, bunu başka bir yazıda konuşalım.
» Nasıl bir ameliyat bu? Memelerinin boyutuna sen mi karar verdin, doktor mu? Memelerin dik durması için silikon zorunlu mu?
Meme küçültme ameliyatı olmak istediğimi söylediğimde doktorlar bana hep aynı soruyu sordular: “Silikon istiyor musunuz?” Bir süre sonra ben, bu sorunun yanıtını daha onlar sormadan vermeye başladım: “Silikon istemiyorum. Memelerimi küçültmek istiyorum. Bedenime uygun olan en küçük memeyi istiyorum, mümkünse bir daha hiç sutyen kullanmamak istiyorum!”
Ve bütün doktorlar aynı şekilde karşılık verdiler: “Bedeninize orantılı yapmak zorundayız, öyle küçücük yapamayız.” Hay bedenim gibi! “Tamam ya” dedim, “küçültebileceğiniz kadar küçültün işte!..” Daha kibar dedim tabii…
Benim bu kararlılığım -ve memelerimin geldiği durum- “meme küçültme ve toparlama” ameliyatına işaret ediyordu. Kimileri buna “meme küçültme ve dikleştirme” de diyor, kimiyse sadece “meme küçültme” olarak adlandırıyor. Fakat anladığım kadarıyla, eğer ortada silikon yoksa hepsi aynı kapıya çıkıyor. Yine de ben, ameliyatımdan önceki gece onam formunu doldururken “meme küçültme” başlığını görünce doktoruma sorma ihtiyacı hissettim: “Sadece küçültmeyeceğiz, di mi? Toparlayacağız, bu sünük balon halini düzelteceğiz, di mi?” Elbette öyleymiş.
Bir de sanırım, küçültme yapılmadan, sadece “askı” ya da “asma” denilen, “dikleştirme” operasyonu yapılıyor. Eğer memeniz büyük değil, sadece sarkıksa bu yolu tercih edebiliyorsunuz galiba. Nasıl bir yol izleyeceğinizi doktorla konuşmak en doğrusu.
“Memelerin dik durması için silikon zorunlu mu?” sorusuna da bir soruyla karşılık vermek istiyorum: Memelerin dik durması zorunlu mu? Şu an, ameliyatın hemen ertesinde, silikon taktırmadığım halde taktırmış gibiyim. Ama doktorum bunun böyle devam etmeyeceğini, az da olsa bir sarkıklık olabileceğini, ne de olsa yer çekimi denilen bir şey olduğunu hatırlattı. Birkaç ay sonra biraz daha yumuşayacak, yerleşecek ve damla şeklini alacakmış memeler. Alsın. Ben onların damla olma ihtimalini de sevdim!
» Operasyon ne kadar sürüyor?
Yapılan işleme göre değişiyor. Benimki beş saate yakın sürdü.
» Hastanede kaç gün kaldın? Ağrın sızın çok oldu mu?
Doktorum bir gece kalacağımı söylemişti, öyle de oldu. Perşembe sabah 7:30’da hastanedeydim, 9:00 gibi ameliyata girdim. Odaya getirildiğimde saat 14:00’e geliyordu (Hastayı odaya götürmek için anestezinin etkisinin azalmasını bekliyorlar). Cuma günü saat 14:00 gibi, ameliyattan yaklaşık 24 saat sonra eve çıktım.
İlk birkaç gün “Ağrın sızın var mı?” diye soranlara “Ağrım da var, sızım da” diyordum. Gerçekten de öyleydi. Özellikle anestezinin etkisinin geçmeye başlamasıyla göğüs bölgemde bir isyan başladı. Yanma, batma, ağrı, sızı, acı, ne ararsan! İşte “Allahım ben ne yaptım?!” sorusunu o an sordum kendime… Ağrı kesicinin devreye girmesiyle birlikte hafifledi bu hissim.
Bir de nefes borumda bir ağrı hissediyordum. Ameliyat sırasında (rutin olarak) entübe edildiğim için, borunun yerleştirilmesinin verdiği ağrıymış o. Bir iki gün içinde azalarak bitti.
» Bakım ve iyileşme süreci nasıl? Kendi başına hareket etmeye (giyinmek, tuvalete girmek) ne zaman başladın?
İlk gece herhangi bir şekilde hareket etmek, yatakta doğrulmak ve tuvalete gitmek için yardım almam gerekti.
Hastaneden çıkmadan önce tuvalete yavaş da olsa kendi kendime yürüyebilecek ve çamaşırımı kendim indirip çekecek duruma gelmiştim. Ancak eğilip kalkmak, sifona basmak, lavaboya uzanmak, sıvı sabuna basmak, kısacası kol kaslarımı zorlayacak herhangi bir şey yapmak acıtıyordu. Yapmadım ben de. Ayça’cım bu yüzden benimle kalmıştı canım.
Eve çıktığımda artık tuvalete kendim yürüyebiliyordum. Kollarıma ağırlık vermediğim, bacaklarımdan güç aldığım sürece kendim oturup kalkabiliyordum. Masada yemek yiyebiliyor, tabağımı tezgâha koyabiliyordum. Banyo yapmak direnler çıkana kadar yasaktı.
Doktorum Cumartesi sabahı direnlerin fotoğrafını göndermemi istedi. Sıvı birikiminin azaldığını görünce kliniğe gelebileceğimi, direnleri çıkarabileceğini söyledi. Aşırı mutlu oldum.

Kuzenim Ahmet beni Nişantaşı’na götürdü. Cumartesi gününün yarısını buna ayırmış oldu canım benim. Arabanın kapısını açmak zordu (itmeli/çekmeli şeyler hâlâ zor geliyordu), araba yolculuğu da pek kolay sayılmazdı (ne kadar dikkat etse de, yoldaki girinti çıkıntılar sarstıkça canım acıyordu) ama razıydım. Banyo yapacaktım kızım!
Direnlerin çıkması çok kısa sürdü ve acısızdı. Ertesi gün banyo yapabileceğimi söyledi doktorum. Bir gün daha yağlı saçlarımla gezdim, neyse ki evdeydim (Ergenlik travmalarımdan biridir saçımın yağlanması, bi gün anlatırım belki…) Banyodan sonra bandajların üzerine baticon’la pansuman yapmamı söylemişti doktorum. Bunu kendim de yapabilirdim ancak birinin karşımda durup yapması daha kolaydı. Halamda kaldığımda halamdan, Ayça’dayken ondan yardım aldım ve sargıları çıkarmak için kliniğe gittiğim (bu)güne kadar her banyodan sonra buna devam ettim.
Banyoyu kendi başıma yapabildim. Yani, vücudumu ıslatabildim, saçlarımın uçlarını ıslatabildim diyeyim. Halam “neden yardım istemedin?” dedi, aslında isteyebilirdim ama tek başıma yıkanmak daha çok hoşuma gitti. Aynada kendime bakıp bakıp durdum, hâlâ inanamıyordum.
Banyodan sonra, yani üçüncü günde saçımın uçlarını tarayabildim. Arkası için halamdan yardım aldım. En son belimi sakatladığımda annem saçımı taramıştı. Saçlarını sevdiğin birinin taraması çok güzel bir şey…
Ameliyattan bu yana her geçen gün kollarımı biraz daha uzatabilmeye, biraz daha ağır bir şeyler (su şişesi, küçük bir market poşeti gibi) taşıyabilmeye, daha hızlı hareket edebilmeye başladım. Ancak hâlâ yukarıya tam olarak uzanmamayı tercih ediyorum.
Bugün itibarıyla ameliyat olalı 13 gün oldu. Dikiş yerlerim hâlâ hassas. Hâlâ dikkatli hareket ediyor, kalabalıkta kendimi koruma ihtiyacı hissediyor, zorunda kalmadıkça çok hızlı yürümüyorum; sarsıntı rahatsız ediyor çünkü.
Bugün sargılarım çıktı ve doktorum, havuza girmek dışında her şeyi yapabileceğimi söyledi. İster spor yapabilir, istersem araba kullanabilirmişim. Daha doğrusu, bunların önünde herhangi bir engel yokmuş; kendimi rahat hissettiğim ölçüde yapabilirmişim.
Dört hafta daha korse/sutyeni çıkarmayacakmışım. “Sutyen bir insanlık suçudur” dedikten sonra sutyenle yatıp kalkmak da manidar oldu ama neyse!..
» Dikişler nasıl oluyor? İz kalıyor mu?
Ameliyata göre farklılık gösterebilir bu, benimki ahan da böyle:
Ters T diyorlarmış bu dikişe ve evet, iz kalma riskini göze alarak girmek gerekiyor ameliyata… Bandajlarım bugün çıktığında dikişlerin durumunu iyi buldu doktorum, sadece bir bölgede bir açıklık varmış, ameliyatların %10’unda olurmuş o. Doktorun verdiği kremlerle bir hafta daha pansuman yapacağım, sonrasında kendisine fotoğraf gönderip (ah telefonumun galerisinin dili olsa da konuşsa!) onay aldıktan sonra iz kremlerini kullanmaya başlayacağım. İz kalması da umurumda değil açıkçası. Ben var ya, o izleri severim be!
His kaybı olacak mı?
Bu, benim hiç endişelenmediğim bir konuydu; sanırım bıkkınlıkla ters orantılı bir endişe… Meme ameliyatının en sık karşılaşılan risklerden biriymiş meme ucunda his kaybı... Meme ucuna giden beş sinirden ikisini mi, üçünü mü ne, ameliyat sırasında kesiyorlarmış. Ameliyattan sonra geçici ya da kalıcı his kaybı yaşanabiliyormuş bu yüzden...
Ameliyat öncesinde ultrason ya da mamografi gerekiyor mu?
Evet. Ben 3 ay önce mamografi yaptırmıştım ve temiz çıkmıştı, doktorum bunu yeterli buldu.
Ameliyatın meme kanseri riskini arttırdığı doğru mu?
Tam tersi, doku azaldığı için meme kanseri riskinin de azaldığını söyledi doktorum.
Meme küçültme ameliyatı olmak için bir yaş sınırı var mı?
Bunu bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim: Bu süreçte aldığım mesajlardan meme küçültme ameliyatını 17 yaşında yaptıranı da duydum, 68 yaşında olup niyet edeni de… Benim motivasyonum, “48 yaşındayım, eğer hayat ben planladığım gibi giderse en az 30 sene daha yaşarım ve geri kalan zamanımı konforlu geçirmek istiyorum” idi.
Ameliyat olmak için ideal kiloda mı olmak lazım?
Benim durumumda hiç böyle bir tartışma olmadı ve ben bu ara ‘ideal kilo’mdan o kadar uzağım ki, bu kadar olur. Ancak ideal kiloma dönmek için uğraşmaya da hiç bu kadar motive olmamıştım.


Memelerim sahneden çekilince popom “Mekânın sahibi geldi!” diyerek geri döndü: “Ben bitti demeden bitmez!” Hoş geldin, ben de nerede kaldın diyordum!
Yeni bir emoji 👙
Ameliyattan çıktığımda, telefonumda yeni bir emoji vardı: bikini 👙. Gelen mesajlar, üçgen bikini vaatleri falan derken resmen emoji dağarcığım genişledi!
Bu süreçte beni en çok zorlayan şey sırt üstü yatmak oldu. Sağımı solumu yastıklarla kuşatıp zar zor uyuyabildim. Sekizinci günden itibaren az da olsa yan yatabiliyorum; daha mutluyum.
Doğuma giderken olduğu gibi, önden düğmeli bir pijama/gecelik, ameliyat sonrası giyinip soyunmayı çok kolaylaştırıyor. Gündüz dışarı çıkarken, doktor kontrolüne gidip gelirken gömlek giymek de aynı şekilde…
Bu süreci gerek çekirdek, gerekse geniş ailemin desteği olmadan bu kadar rahat geçiremezdim.. Şahsen gözümü o kadar karartmıştım ki ameliyatı takip eden gece tek başıma kalmayı dahi teklif ettim ama kimse beni ciddiye almadı. İyi ki almadı, çünkü kolay olmazmış.
Bu süreçte beni duygusal anlamda en çok zorlayan da, bana en çok iyi gelen de yardım istemek oldu. İnsanlara zahmet veriyor olma düşüncesi zihnimi ele geçirmeye çalıştığında şunu hatırlattım kendime: “Sevdiklerimizden yardım isteyebiliriz.” Bu imkânım olduğu için de çok şanslıyım.
Ama sadece sevdiklerimden değil, tanımadığım insanlardan da yardım istedim, istiyorum. Taksiye binerken şoföre “ameliyatlı olduğum için yavaş hareket edeceğimi” söylüyor, dolmuşta iki kişilik yere üçüncü bir kişiyi oturtmak isteyen şoföre sıkışamayacağımı anlatıyorum. Yarın uçak yolculuğunda da insanlardan yardım isteyeceğim. Kimse, normal görünümlü bir insana durup dururken yardım etmiyor; ancak yardım isteyeni de geri çevirmiyor.
Bu yola çıkmam için bana ilham veren tüm kadınlara, yola nasıl çıkacağım konusunda fikir veren arkadaşlarıma, bu süreci mümkün kılan çekirdek aileme, bana prenses gibi bakan geniş aileme tek tek teşekkür ederim. Aslında hepsini isim isim sayacaktım ama o kadar çoklar ki, halihazırda uzayan bu yazıyı daha da uzatmayı göze alamadım.
Bu yazıyı yayına aldıktan birkaç saat sonra Bodrum’a doğru yola çıkacağım. İstanbul’da geçirdiğim bu üç hafta, bundan sonraki hayatımın ısınmasıydı. Asıl parti şimdi başlıyor…
Geçmiş olsun Elif 🙏 Yeni memelerinle sağlıklı, huzurlu, mutlu, uzun bir ömür dilerim. Ayrıca evet, kitap bitene kadar prenseslik müessesesinin tüm avantajlarını kullan 🤫🤭
Denizlililer şöyle der: "Hepm' bu!" (Kısaltmanın geldiği yer: Her zaman mı canım bu, hep mi bu)
Sevgili BlogcuAnne, geçmiş olsun öncelikle. Benim en çok kafamı kurcalayan kısım "his" . Onların hissini çok seviyorum, görünüşleriyle hiç bir zaman barışamadım. Bu yüzden sorumu şimdi soruyorum. Hislerde değişim var mı?