Kişisel Olan Bu Kadar da Politik Olmayaydı İyiydi
Özel Günlerle Türkiye'nin Yakın Tarihinin Birbirine Dolanması Üzerine
Ben fil hafızalı biriyim. Daha doğrusu eskiden, çocuklarım olmadan önce öyleydim. Kim, ne zaman doğmuş, kim hangi yıl mezun olmuş, hangi yaz kimin düğünü vardı — bunların hepsini hatırlardım. O kadar ki, kuzenim Bige aklımda bu kadar şeyi tutmamın gereksiz olduğunu, sırf bu yüzden erken yaşlanacağımı söylerdi. Gülerdik… Erken oldu mu bilmem ama ben yaşlandım. O ise hep genç kaldı…
Çocuklarım olduktan sonra hafızamdaki özel günler yer değiştirdi. Kuzenimin evlenme yıldönümü, amcamın doğum günü gibi günler yerini çocuklarımın doğum günlerine bıraktı. Artık hafızamda geniş ailemizin değil, kendi küçük dünyamın tarihini tutabilir oldum. Çocuklarımın sayısı arttıkça, geniş aileme dair hafızamda ayırdığım alanlar daha da küçüldü.
Ne var ki, ilerleyen yıllarda, “çocuklarımın doğum günü” olarak bellediğim günler, bu ülkenin utanç günlüğüyle iç içe geçti. 17 Aralık, ayakkabı kutularının etrafa saçıldığı, “paraların sıfırlandığı” yolsuzluk operasyonlarıyla, 23 Mart ise halkın iradesine darbe yapıldığı, Türkiye’nin en büyük belediyesinin ve muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayının tutuklandığı günle eşleşti.
Sadece çocuklarıma ait günlerle de kısıtlı kalmadı bu karmaşa… Yıllarca “Neva’nın doğum günü” olarak bildiğim 15 Temmuz, 2015’ten sonra bambaşka bir anlam taşımaya başladı. Ve şimdi, evlenme yıldönümümüz olan 30 Haziran, koc-ca bir ülkenin geleceğini belirleyecek günlerden biri ilân edilmiş durumda.
Bunlar sadece benim, bir kişilik küçük hayatıma denk gelen, yakın tarihten olaylar. Ne doğum günleri 2 Temmuz’larda kutlanıyor, ne düğünler 17 Ağustos’lara denk geliyor, 6 Şubatlar’ın gölgesinde neler kutlanıyor kim bilir…
“Haklı bir sebep yok iken”
Üniversitede Ticaret Hukuku dersi görürken, paragraflarca hukuk terimi ezberlememiz gerekirdi (buradan hukukçulara bir kez daha şapka çıkarıyorum). İşte onlardan bir tanesi, bu işletme hukuku derslerinde gördüğümüz, “haklı bir sebep yok iken” ile başlayan, ve cümle bitene kadar en az iki kere nefes almamızı gerektiren uzunlukta bir tanımdı. Sınav öncesi sabahladığımız gecelerde bir yandan bu terimleri ezberlemeye çalışıp bir yandan da “haklı bir sebep yok iken” diyerek gülme krizine girerdik kızlarla… Ne eğlenirdik be… Ne gamsızmışız o zamanlar…
Şimdi bütün ülke “mutlak butlan”la yatıp kalkıyoruz. Daha doğrusu yatamıyoruz, çünkü yattığımız gecenin sabahında neye uyanacağımızı bilmiyoruz. Artık neredeyse gelenekselleşen (!) hafta sonu operasyonlarının gölgesinde her geçen gün daha da yoksullaştığımız gerçeği hepimizi huzursuz uykulara gark ediyor; bırak çocuklarımızın geleceğini, yaz tatilini bile planlayamıyoruz.
Hukuki terimlerin soğukluğu, gündelik hayatın içine yerleşti bu ülkede. Ve sinirden güldüğümüz zamanlar dışında hiç komik gelmiyor artık. Tüylerimizi diken diken eden, midemizde tiksinti hissi yaratan “mutlak butlan” ifadesi, koca bir halkın sus payı gibi kullanılıyor resmen. Hiçbirimiz bunları hak etmiyoruz.
Kişisel Olan Bu Kadar da Politik Olmayaydı Keşke…
1960’lı yıllarda Batı’daki ikinci dalga feministlerin ortaya attığı “Kişisel olan politiktir” terimi, Türkiye’de her gün başka bir anlama bürünüyor. Özel günlerimiz bile Türkiye’nin karanlık siyasetinden nasibini alıyor; doğum günleri, evlenme yıldönümleri, depremlerle, darbelerle, mahkemelerle ve türlü siyasi olaylarla eşleşiyor. Siyaset hayatı ele geçiriyor, özel günleri bile gündemin parçası haline getiriyor.
Çocuklar doğuyor, ülke çürüyor.
Büyüyebilen çocuklar büyüyor, ülke çürümeye devam ediyor.
Ve bu çelişkinin tam ortasında —yapabiliyorsak eğer— pasta kesip mum üflüyoruz. “Sağlık, mutluluk, huzur” gibi basit dilekleri bile lüks sayarken, “hak, hukuk, adalet” diliyoruz. Bir gün bu kelimelerin kutlama konusu olmayacağı, kutlanmayacak kadar sıradanlaşacağı o günlerin umuduyla…
Gezi zamanında da yanılmıyorsam yıldönümü kutlamanız denk gelmişti ve desteğine destek olmak için gittiğiniz otel odanızı hiç tanımadığınız insanlara açmak zorunda kalmıştınız Elif.. Yazıyı okuyunca o günkü blog yazın geldi aklıma. Ne günler yaşadık ya, zamanında birilerinin söylediği gibi insan gerçekten hayret ediyor (!) değil mi ?
Elbet o günler gelecek . Teşekkürler.