ay, resmen aralık!
kasım'da başıbozuklar'da neler olup bitti?
“adaleti mutlak güçten beklemek belki de en büyük yanılsamadır. ... özgürlüğümüz, adaletin yerine gelmediği durumlarda bize mücadele etme ve adaletin yerine geçmesi için harekete geçme imkânı verir. özgürlük savunulmadığında, devre dışı kaldığında, geriye adaletsizlikleri gizleyen ve güçlüden yana bir sistem kalır.”
- merleau ponty’den aktaran: zeynep direk. simone de beauvoir, ikinci cins, birinci cilt
sevgili başıbozuklar,
haftada iki kez posta kutularınıza yazılarımı düşürdüğüm bir ayın daha sonuna geldik.
şimdi, yeni bir aya başlarken, kasım ayında başıbozuklar’da olan bitenleri anlatmak isterim. ama önce, aralık ayında yazmayı düşündüklerimi paylaşmak isterim; ne de olsa yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır ama bazen tam tersi de olabilir…
işte aralık ayında başıbozuklar’da bulacaklarınızdan bir demet:
yılbaşından itibaren başıbozuklar’da gerçekleşecek bazı yeniliklerin duyurusu
amerika’dan türkiye’ye yıllar önce dönmüş olmanın düşündürdükleri; ataerkinin en çok ezdiği grup olan kadınların aynı zamanda ataerkinin nasıl işbirlikçisi olabildiğine dair fikirler…
feminist dağarcık’ta “bilinçli beceriksizlik”
yazmaktan sebep’te yazılarıyla iyi gelen bir substack yazarı
başıbozuklar destekçileri için özel: okudukça’da beni etkileyen kitaplar, biriktirdiklerim’de son zamanlarda izlediğim/dinlediğim/sevdiğim-sevmediğim şeyler.
başıbozuklar kitap kulübü’nün bir sonraki kitabının duyurusu; ama önce tema seçimi:
ödev: ocak’ta ne okuyalım?
başıbozuklar kitap kulübü’nün bir sonraki buluşmasını ocak ayında gerçekleştireceğiz. gerek yaklaşan yılbaşı gerekse karanlıklıklarda uyanmanın çarpan etkisiyle büyüyen yıl sonu yorgunluğunu göze alarak, aralık ayında buluşmalarımıza mola verelim, ocak ayına zıpkın gibi, şimşek gibi başlayalım istedim.
ocak ayında okuyacağımız kitabı belirlemeden önce, tema seçimi için anketi geçtiğimiz günlerde siz başıbozuklar’a gönderdim. oldu da görmediyseniz ya da henüz fikir beyan etmediyseniz, şuradan katılabilirsiniz:
» önceki kasımlarda ne yazmışım:
“hiçbir düzen, cinsiyetçi işbölümünü sonlandırma sözü vermiyor; eğer başlı başına bunu hedeflemezse… Tıpkı feminizmin, tek başına “her birimizin kendimiz olabildiğimiz bir dünya, bir barış ve olanaklar dünyası” sözü vermediği gibi (“Feminist devrim tek başına böyle bir dünya yaratmaz; ırkçılığı, sınıf elitizmini ve emperyalizmi de sona erdirmemiz gerekir” diyor bell hooks3.) Ve işte tam da bu yüzden, yaşadığımız şey -her ne kadar kapalı duvarlar ardında sadece bize özgüymüş gibi gelse de- bize özgü değil. Kişisel olan bu yüzden politik işte…”
yazının tamamı
“Ve sadece isim yapmış kadınlarla değil; oğlumun arkadaşının, kocasından boşandıktan sonra yeniden üniversiteye başlayan annesiyle de gurur duyuyorum. Kızının geleceği için kendi geçmişini arkada bırakıp yabancı bir ülkede sıfırdan bir hayat kuran arkadaşımla da… 45 yaşından sonra kendine yeni bir kariyer inşa eden arkadaşımla da… Kendine yön çizme, gitmek istediği yoldan gitme cesareti bulan bütün kadınlarla gurur duyuyorum.”
yazının tamamı
» geçtiğimiz kasım’da neler yazdım?
ekim ayına, yine bir önceki ayı özetleyerek başladım. her yeni aya böyle başlamayı çok seviyorum.
“ekim ayı, kendisinden beklediğim dinginliği büyük oranda verdi, hakkını yiyemem. derya oğlumun okulundaki 29 ekim provalarındaki asistanlığımı saymazsak, çoğunlukla masama oturduğum (evet, bir süredir #kendineaitbirmasa’m var!), yazıya döndüğüm, yürüyüşlere başladığım bir ay oldu ekim — kendisine müteşekkirim.”
» yazının tamamı
bir içeriğin erişimi arttıkça, ona gelen yorumların çeşitliliği de artıyor. substack yazılarıma erişimi arttırmak için instagram’da kısa videolar üretmeye başladım yakın zamanda ve “feminizm öyle bir şey değil” ya da “ama feministler de şöyle şöyle…” gibi, yorum yapanın feminizme dair bildiklerinin kısıtlı olduğunu ortaya koyan yorumlar gelmeye başladı. ben de oturdum, feminizmi ne olduğunu ve olmadığını anlatan bir yazı yazdım.
“tıpkı bir zamanlar “uslu bir çocuk olursak şirinleri görebileceğimizi” sandığımız gibi, iyi bir eğitim alırsak, iyi bir meslek edinirsek, “doğru” adamı seçersek… ayrımcılığın bize uğramayacağını düşünebiliyoruz. “güçlü ve bağımsız” bir kadın olursak, başımıza gelen her şeyin üstesinden gelebileceğimizi, hatta bazı şeylerin başımıza hiç gelmeyeceğini sanıyoruz.
öyle değil.”
» yazının tamamı
aylardır çevirisi üzerinde çalıştığım, gloria steinem’ın gerçekler sizi özgürleştirir ama önce öfkelendirir adlı kitabı kasım başında yayımlandı ve bu konuda benim de söyleyeceklerim vardı:
“bu kitabı, bir metni çevirmenin, sadece kelimeleri değil, o kelimelerin ardındaki duyguyu, birikimi ve umudu çevirmek olduğunu göz önünde bulundurarak türkçeleştirdim. her cümlede, “bunun altını çizerdim” dediğim bir ifade yakalamaya gayret ettim. ben bu kitabı ilk kez türkçe okuyor olsaydım, her sayfada gloria’nın sesini, umudunu, kararlığını, mizahını duyabilmeyi isterdim. her sayfada bunu göz önünde bulundurarak ilerledim.”
» yazının tamamı
bir “korsan içerik” başlattım geçtiğimiz ay: haftalık planlı yazılarım dışında kalan, onları bekleyemeyecek ya da onların önüne geçecek aciliyetteki yazıları gruplandırabileceğim “parantez içi” başlıklı bir bölüm oluşturdum. bu ilk bölümü yazmamın sebebi, amerika’nın önce gelen gazetelerinden birinde yayınlanan ve “kadınların çalışma hayatını mahvettiğini” öne süren bir yazıydı.
“en son baktığımda, savaşları çıkaran, dünyayı yiye yiye bitiremeyen siyasetçilerin neredeyse tamamı erkekti.
sokakları yaşanılmaz hale getirenlerin hemen hepsi erkekti.
kurumsal hayatın acımasız kurallarını koyanlar erkekti.
kadına yönelik erkek şiddetinin faillerinin yüzde doksan dokuzu erkekti.
ama çalışma hayatını kadınlar mahvettiler, öyle mi?
haydi oradan be!”
» yazının tamamı
başıbozuklar kitap kulübü’nün kasım kitabı bir kadın’dan yola çıkarak bu soruya yanıt aradım.
“benim kızım yok. ama olsaydı, ona “anne olunca umarım beni anlamazsın” demek isterdim. “umarım sen anne olmak istediğinde —olmak istersen eğer— benim yaşadığım git-gelleri yaşamazsın; benim hissettiğim ikilemleri hissetmezsin. kendi anneliğini, kendin gibi yaşarsın” demek isterdim.”
» yazının tamamı
25 kasım kadına şiddete karşı mücadele günü kapsamında bir “feminist özsavunma atölyesi”ne katıldım ve bazı şeylere bakışım değişti.
ben bunu erkeklerin “kavgacı” oluşuna verirdim ve doğru; ama biyolojik olarak daha “kavgacı” değiller ki mübarek? elbette fiziksel üstünlükleri var ve yine biyolojik farklılıklardan ortaya çıkan birtakım yatkınlıkları olabilir ama sandalye fırlatmak da dahil çoğu “beceriler” öğrenilen şeyler aslında… tıpkı lucrezia’nın renkli ipek ipliklerden muazzam çiçekler yapmayı anne karnında öğrenmediği gibi, sandalye fırlatmayı da rahimde öğrenmiyor er kişiler…
49 yıllık kadınım, bugüne kadar kendimi savunmak için sandalye savurmak aklıma gelmemişti.
» yazının tamamı
feminist dağarcık:
her ay bir feminist kavramı didiklediğim bu köşede bu ay kadınların günlük hayatlarını zorlaştırmakla kalmayıp sağlıklarını da tehdit eden bir kavrama yer verdim: medikal mizojini.
“bugün hâlâ sezaryen oranlarından pms araştırmalarına, ağrı yönetiminden klinik deneylere kadar pek çok alanda, geçmişte kadın bedenine duyulan yabancılığın oluşturduğu bu bakış açısının kalıntıları var. günlük hayatlarımızdaki doktor muayenelerinden ameliyat öncesi imzaladığımız onam formlarına, ilaç seçimlerimizden aile hekimliklerindeki kadın sağlığı uygulamalarına kadar karşılaştığımız her yerde bu bakış açısının izleri var.”
» yazının tamamı
🔒 başıbozuklar kitap kulübü: bir kadın
(ücretli içerik)
başıbozuklar kitap kulübü’nün kasım buluşmasında yazar ceren ceran ile annie ernaux’nun bir kadın kitabından yola çıkarak sohbet ettik.
başıbozuklar kitap kulübü - kasım
başıbozuklar kitap kulübü, her ay zihinsel yük, bakım emeği, annelik, öfke, yetersizlik gibi çoğu zaman görünmez kılınan deneyimleri birlikte anlamlandırdığımız bir topluluk. başıbozuklar kitap kulübü buluşmalarına ve destekçilere özel tüm içeriklere erişmek için siz de destekçi olabilirsiniz.
🔒 okudukça
(ücretli içerik)
başıbozuklar destekçileri için hazırladığım bu aylık bültenin beşinci bölümünde, şunlara yer verdim: dantel gibi işlenmiş bir roman; nefesim kesilerek okuduğum bir başka roman; tıbba bakış açımı değiştiren bir kitap; önce filmini izleyip sonra kitabını okuduğum bir roman; taze çıkan çocuk kitapları
bu kitabın gözler önüne serdiği cinsiyetçi bakış açısının izleri sadece 1800’lerde kalmamış elbette. abd’li senator hubert humphrey’nin doktoru olan edgar berman adında bir hekimin 1970 yılında, kadınların “kontrol edilemeyen hormonal dengesizlikleri” nedeniyle abd başkanı olamayacaklarını söylediği de anlatılıyor kitapta.
berman şu an hayatta mı bilmiyorum ama abd’nin halihazırdaki erkekoğluerkek başkanının “kontrol edilemeyen dengesizlikleri”ne ne diyeceğini gerçekten duymak isterdim.
» yazının tamamı
🔒 biriktirdiklerim
(ücretli içerik)
başıbozuklar destekçileri için aylık olarak hazırladığım bu ücretli bültende, yakın zamanda izlediklerim, dinlediklerim, sevdiklerim ve sevmediklerimden oluşan bir seçki hazırladım. çocukluğumdan bu güne ezbere bildiğim şarkıların yazarından tut, gloria steinem’la yaptığım kısa söyleşiye, izlediğim konuşmalardan dinlediğim podcast’lere kadar çeşitli içeriklere yer verdiğim bu bülteni “bir sonraki biriktirdiklerim’de, c’anım sobamdan haberlerle karşınızda olacağım” diyerek bitirmiştim; öyle de olacak.
henüz hiç çocuğum yokken, amerika’da yaşadığım ama türkiye’de olmak için can attığım sıralarda, amerika’da olmamın ne kadar doğru bir karar olduğu konusunda kendimi ikna etmeye çalışıyordum sürekli… sonra, çocuğumuz olup türkiye’ye döndüğümüzde de türkiye’de yaşıyor olmakla ilgili ne kadar doğru karar verdiğimiz konusunda sürekli telkinde bulunurdum kendime. tabii bu neredeyse 20 sene önceydi ve şimdilerde pek olumlu bir şey bulamıyorum. neyse, ayrı bir yazı yazacağım bununla ilgili (spoiler: bu ülkenin bu hale geleceğini bilsem dönmezdim).
» yazının tamamı
kapatırken…
bu yolu, başıbozuklar destekçilerinin katkıları sayesinde yürümeye devam edebiliyor, içeriklerimi onların desteği sayesinde üretiyorum. yazılarımı düzenli olarak okuyor ve bu alanı değerli buluyorsanız siz de destekçi olabilirsiniz.
2025 yılının bu son ayının, bu yılın “boktanlık” seviyesine negatif bir katkıda bulunması umuduyla,





















