Discussion about this post

User's avatar
Nihal Akinsoy's avatar

Ben de bu sene Eylül ayını coookk bekledim. Okulların açılmasına hiç bu kadar sevindigimi hatırlamıyorum. Bu durumda çocuklarımın büyümesinin ve eskisi gibi söz dinlemeyisleri de etkili. Senin de yazdığın gibi onlara da bir düzen lazım ve benim de kendime ayiracagim vaktimin olması gerekiyor ( akıl sagligimi korumak icin. ) Bir öğretmen olarak velilerin okulların açılmasına sevinmelerine biraz icerlerdim. Geçenlerde benzer sevincleri yaşadığımda biraz şaşırdım açıkçası. Evdeki tek otorite figürü olmak yaz sıcağında hiç çekilmiyor. Okulların açılmasını otorite figürü olarak ogretmenlerine devretmeyi çok sevinçle karşılıyorum.

Diğer taraftan sıcakların bitmesi, mevsimin soğuğa kayması ve evin tüm camlarının yavaş yavaş kapanması, içeriye giren toz ve gürültü miktarının azalması beni sevindiren diğer unsurlar. Ha bir de azalan sıcaklıklar sebebiyle kocama sarilabilmek pahabicilemez. Bunu söylemeden de gecmeyeyim.

Ece Temelkuran'in mevsimlerle ilgili köşe yazısı aklıma geldi...

"Mevsimlerden en merhametlisidir kış..." Sonbaharla ilgili fikrini söyle belirtir Ece:

Sonbahar, başlangıç ve sondur. Niyeyse hep bir şeye karar vermelisindir sonbaharda. Bu yüzden durup denize, denizsiz yerlerde göğe bakılmalıdır hep. "Yağmur yağınca deniz çoğalır mı?" diye sorulmalıdır. Niyeyse...

Expand full comment
Basak's avatar

Yine çok güzel bir yazı, teşekkürler.

Beklemek konusunda yazdıklarınıza çok katılıyorum ama daha da beni "dürten" mevzu biraz Eylül'ün Ocak'tan daha fazla değişim içermesine değinmeniz oldu. Benim için de yaz bitimi daima Ocak'tan daha önemli bir takvim olayı olmuştur.

Aslında eski zamanda takvimlerin mevsimler ve insanı etkileyen döngülerine göre düzenlenmesi söz konusuyken hem tek tanrılı dinler (daha çok Katolik Kilisesi demek lazım) hem de modernleşme ile bu değişiyor/değiştiriliyor, doğal döngüden daha farklı bir yıl yaşamaya başlıyoruz. Bu da insanları ve özellikle doğal değişimlere daha da duyarlı olan kadınları olumsuz etkiliyor diye düşünüyorum.

Eskiden yazın bitişi hatta biraz Ekim- Ekim sonuna sarkan bir şekilde hasat zamanının bitimi bir nevi yılın bitişi kabul ediliyordu. Yaz bitimi ve hasat şenliklerle kutlanıyordu pek çok kültürde. Hatta bu pagan ve Celtic/Gaelic kültürde Samhain olarak başlayıp sonra Halloween/All Souls Eve/Cadılar Bayramı/Ruhlar günü gibi günlere de biraz evrilmiş (bu günlerin tek çıkışı mevsim değil ama çok etkili). Yazın bitimi, gece gündüzün eşit olduğu ekinoks ve sonra yılın karanlık dönemi olan kışın başlangıcı. Kış doğa için uyku hatta bir nevi ölümü de temsil ettiği için kışın başı da bu cadılar, ruhlar vs. konularına da kapı açmış oluyor.

25 Aralık Noel'in de Romalılar'ın günlerin uzamaya başlaması ve güneş tanrısının kazanmaya başladığı gün olarak yorumlanan Sol Invictus adlı, bildiğimiz 21 Aralık ekioksunun kutlandığı büyük bayramının üzerine inşa edildiği söylenir.

Sonra da benzer şekilde baharın gelişi, doğanın canlanışı hayat döngüsü ve doğal takvim için çok önemli ve tüm eski kültürlerde bunun da kutlandığı ayrı ayrı özel günler, bayramlar vs. mevcut, bunlardan günümüze gelenleri de var nevruz gibi. Yine Paskalya gibi dini kutlamaya evrilmiş olan ama yumurta gibi doğum/bereket öğeleri hala içeren ve hatta Easter adı da Eoastre bahar tanrıçasından gelen kutlamalar da mevcut. Hatta eski Roma'da uzun süre yılın başı da Mart ayı ocak değil zaten ve sanki daha mantıklı.

Bizi etkileyen doğa döngüsünü takip etmek, başlangıç ve bitişleri buna göre yaşamak, buradaki önemli değişimleri hevesle "beklemek" de daha doğal, yaşamı (ve ister istemez ölümü) kabullenmiş daha huzurlu yaşamın kıymetini bilen bir durum ortaya çıkartıyor bence. Nereden nereye, ne güzel Eylül geldi diyecekken konu başka bir yere gitti, vesile olduğunuz için teşekkürler...

Expand full comment
23 more comments...

No posts